Günümüzde tüketici ve çevresel kaygılar, piyasadaki ürünler açısından baskın hale gelmiştir. Bu durumda üretici firmalar açısından, ekolojik ürünler için güvenilir bir kalite güvence sistemine sahip olmak önemli olmaktadır. Bu kalite sistemleri, tüm zararlı maddelerin daha üretim faaliyetlerinin başında uzaklaştırılmasını ve bu şekilde üretim süreçlerinde herhangi bir kirlenmenin önlenmesini hedef almaktadır.
Gıda sektöründe faaliyet gösteren üreteci firmaların, belgelendirme programları yoluyla eko üretim seviyelerini yükseltme ihtiyacı bulunmaktadır. Bunun için üretim süreçlerinin ve ürünlerin, belli kriterlere uygun olması ve sıkı bir şekilde denetlenmesi gerekmektedir.
Besin sistemi günümüzde çok fazla bozulmuştur. Tüketiciler artık ne yediklerine güvenmiyorlar. Kötü beslenme, her şeyin yolunda gittiği yerlerde bile yaşamları etkilemektedir ve dünyadaki milyonlarca insan günden güne aç kalmaya devam etmektedir. Bunun da ötesinde dünyanın her yerinde kullanılan kimyasal madde yoğunluğu ve endüstriyel tarımsal yöntemler son derece büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
Ekolojik tarım çalışmaları, modern bilim ve yeniliği, doğaya ve biyoçeşitliliğe olan saygı ile birleştirmektedir. Bu çalışmalar sağlıklı tarım yapmak ve sağlıklı gıda elde etmek içindir. Toprağın, suyun ve iklimlerin korunması gerekmektedir. Doğal çevrenin kimyasal girdilerle kirletilmemesi gerekmektedir. Dahası genetik olarak işlenmiş ürünler insan sağlığı ve doğal çevre için tehdit oluşturmaktadır.
İnsan sağlığı ve insan hakları, kırsal ve kentsel gıda tüketimi ve israfı ve kaynak dağıtımında eşitlik gibi konular, gıda üretimi ve tüketiminin diğer birçok unsuru ile sıkı sıkıya birbirine bağlıdır. Son yıllarda organik tarım, yerel olarak üretilen gıda maddeleri ve ekolojik tarım gibi kavramlar, geleneksel tarımsal yöntemlere karşı güçlenmektedir. Bu yaklaşımlar özellikle gelişmiş ülkelerde büyük destek bulmaktadır.
Bugün bozuk bir gıda sistemi ile yaşanmaktadır. Bu durumun yerkürenin ve insanların geleceği için acilen değişmesi gerekmektedir. Bugünkü problem, daha fazla gıda üretmek değil, en çok ihtiyaç duyulan gıdaları, doğaya saygılı bir şekilde üretmektir. Ancak var olan geleneksel tarım yöntemleri bunu sağlamamaktadır. Diğer yandan doğal kaynaklar aşırı kullanılmakta ve toprak verimliliği, biyolojik çeşitlilik ve su kalitesi düşmektedir. Doğada toksik maddeler daha fazla birikmekte ve atık miktarları artmaktadır. Bir yandan da ciddi iklim değişiklikleri yaşanmaktadır.
Geleneksel tarım sistemleri, fosil yakıtların yanı sıra çok miktarda kimyasal madde kullanımına bağlıdır. Tarımsal faaliyetler bilhassa zengin ve sanayileşmiş ülkelerde olmak üzere dünyanın birkaç yerinde bulunan büyük şirketler tarafından kontrol edilmektedir. Ayrıca tarımsal faaliyetler, sürdürülebilir gıda ve ekolojik sistemlerin temelini baltalayan birkaç önemli ürüne odaklanmıştır. Bu şekilde toprak ve hava kirlenmekte ve zarar görmektedir. Biyolojik çeşitlilik azalmakta ve hem üreticilerin hem de tüketicilerin sağlık ve refahı baltalanmaktadır. Bu olumsuz gelişmeler, çiftçilerin ve tüketicilerin, gıdanın nasıl ve nerede yetiştirileceği konusunda seçim yapma yetkinliğini azaltmıştır. Gıda zincirlerinde yüksek oranda atık oluşmaya başlamış, özellikle gelişmekte olan ülkelerde hasat sonrası kayıplar artmıştır.
Bunun yanı sıra ekosistemler üzerindeki olumsuz etkiler artmaya başlamıştır. Sera gazı emisyonlarının artması ve yaratılan hava kirliliği ile tehlikeli iklim değişiklikleri yaşanmaktadır. Dünyanın birçok yerinde su kıtlığına ve su kirliliğine yol açılmaktadır. Kimyasal gübrelerin çok fazla kullanılması yüzünden topraktaki organik maddeler kayba uğramakta ve toprak kalitesi bozulmaktadır. Ürünlerin genetik çeşitliliğinden, tür zenginliği kayıplarına kadar büyük oranda biyolojik ve tarımsal çeşitlilik yok olmaktadır.
İşletmelerin ECOmark standartlarına göre üretim yapması ve ECOmark Belgesi almaları, bütün bu sayılan olumsuz gidişin önünü kesecek ve yer kürenin tahrip olmasını önleyecek güçtedir. Bu standartlar sayesinde ürünler, doğal ortama hiç zarar vermemekte veya verdikleri zarar belli sınırlar içinde kalmaktadır. Neticede üretim faaliyetleri doğal koşullara uygun olarak gerçekleştirilmektedir. Atık olmaları durumunda doğal ortamda kısa sürede ve kendiliğinden yok olmaktadır.
ECOmark standardı, ülkemizdeki iklim koşulları, biyolojik çeşitlilik ve geleneksel tarım faaliyetlerinin olumsuz etkileri dikkate alınarak tasarlanmıştır. Bu standart hazırlanırken Türk Standartları Enstitüsü (TSE) tarafından yayınlanan şu standartlar temel alınmıştır:
TS EN ISO 14020 Çevre etiketleri ve beyanları - Genel prensipler (bu standard çevre etiketleri ve beyanları konusunda temel ilkeleri açıklamaktadır.
TS EN ISO 14024 Çevre etiketleri ve beyanları - Tip 1: Çevre etiketlemesi - Prensipler ve yöntemler (bu standart, tip 1 çevre etiketleme programlarının geliştirilmesi yönünde temel prensipleri ve işlemleri kapsamaktadır).
Avrupa Birliği ülkelerinde ilk olarak 1992 yılında Çevre Etiket Sistemi veya Eko-Etiket Sistemi uygulanmaya başlamıştır. Bu uygulama 2010 yılında 66/2010/EC sayılı Eko-Etiket Direktifi olarak güncellenmiştir. ECOmark standardı tasarlanırken bu direktif esasları da göz önünde bulundurulmuştur. Esasen söz konusu direktif, ekolojik ürünlerin bütün yaşam döngüsünü odaklanmakta ve bu süreçlerde üretim çalışmalarının ve ürünlerin doğaya verdikleri olumsuz etkileri düşürmek için ürün grupları bazında kriterler ortaya koymaktadır. Bu ürün grupları belirlenirken, ürünleri piyasadaki satış hacmileri ve bu ürünlerin üretilme, tüketilme ve atık olma süreçlerindeki yerel ve küresel boyutta çevreye olan etkileri dikkate alınmıştır.
Ekolojik tarımsal faaliyetler, sadece şirketlerin değil, üreticilerin ve tüketicilerin dahil olduğu gıda zincirinin kontrol edildiği bir dünyayı desteklemektedir. Aslında, ürünlerin üretilme şekli ve kim tarafından üretildiği ile ilgilenmektedir.
Ekolojik tarım, güvenli, sağlıklı ve ekonomik açıdan uygun olan yöntemleri teşvik etmekte ve çiftçilere ve kırsal kesime fayda sağlayarak kırsal kalkınmaya katkıda bulunmaktadır.
Ekolojik tarım, tohumdan tüketicinin masasına kadar ve tüm tarım alanlarında, doğanın çeşitliliği ile yakından ilgilidir. Bu açıdan biyoçetililiğin korunmasına katkısı inkar edilemez.
Sürdürülebilir toprak sağlığı ve temiz su elde etmek için de ECOmark uygulaması katkı sağlamaktadır. Kimyasal maddeler kullanmadan toprak verimliliğini artırmak mümkündür. Bu uygulama sayesinde topraklar erozyon, kirlilik ve asitlenmeden korunmaktadır. Çoğu zaman topraktaki organik madde miktarı arttırılarak, suyun tutulma gücü yükseltilir ve toprağın kirlenmesi önlenir.
Öncelikle kuruluşun, standardın zorunlu gerekliliklerini karşılayıp karşılamadığı ve bir sonraki aşamaya geçilip geçilmeyeceği belirlenir.
Gerekli prosedür ve denetimlerin geliştirilip geliştirilmediği kontrol edilir ve kurumunuzun değerlendirmeye hazırlığı gözden geçirilir.
İlk iki aşamada ortaya çıkan bulgular değerlendirilir ve yapılan her türlü düzeltici işlem gözden geçirildikten sonra belge hazırlama işlemine geçilir.
Randevu almak, daha detaylı bilgi edinmek yada değerlendirme talep etmek için formumuzu doldurarak size ulaşmamızı isteyebilirsiniz.